Öcalan’ın çağrısı ve barışa şans tanıma ihtiyacı

Öcalan’ın çağrısı ve barışa şans tanıma ihtiyacı
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Sedat ERGİN

Hürriyet gazetesi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçen 1 Ekim’de TBMM Genel Kurulu’nda yeni yasama yılının açılışında DEM Partisi sıralarına gidip, bu partinin yöneticileri ve milletvekillerinin ellerini sıkması herkesi şaşırtmıştı.

Bu jestle başlayan hareketlilikte, işlerin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın önceki gün örgüte kendisini feshetmesi çağrısında bulunduğu bir noktaya kadar evrileceğini o an kimse tahmin edebilir miydi?

*

Kuşkusuz, dünyanın en tehlikeli ve kanlı terör örgütlerinden birinin kurucu liderinin, artık terörden vazgeçilmesi gerektiğini söyleyip örgüte kendisini tasfiye etmesi çağrısında bulunmasının anlamını, önemini vurgulamaya gerek olmamalıdır.

En acımasız şiddet yöntemlerine başvurmaktan çekinmemiş, on binlerce insanın ölümüne, yaralanıp sakatlanmasına, toplumda büyük acıların yaşanmasına yol açmış, Türkiye’nin kaynaklarını tüketmiş bir örgütten söz ediyoruz.

PKK’nın ilk terör eylemi olan 1984 yılındaki Eruh baskınını başlangıç olarak alırsak, Öcalan, geçen 40 yılı aşkın sürenin azımsanmayacak bir kesitinde Türkiye’nin terör tehdidi altında yaşamasının baş sorumlusudur.

Önceki günkü çağrısı ile birlikte başlayacak süreç gerçekten terörün tümüyle bitmesiyle sonuçlanacaksa, bu gelişme tarihsel bir kırılma olarak kayda geçecektir.

Öcalan, açıklamasında yaptığı özeleştiride, teröre başvurmasının gerekliliği konusunda kendine göre bir dizi gerekçe ileri sürüyor. Bu gerekçeleri anlatırken, kullandığı yöntemin neden olduğu büyük maliyetin insani boyutu ile ilgili herhangi bir ifadenin yer almaması, yaptığı çağrının temel bir eksikliği olarak görülebilir.

Ancak böyle de olsa, gelinen noktada meseleye yine de olumlu yönünden bakmak durumundayız. Barışa şans tanımak, her zaman en başta gelen önceliğimiz olmalıdır.

*

Öcalan’ın çağrısıyla, PKK terörü ve aynı zamanda bununla bağlantılı olarak Kürt sorunu açısından çok önemli bir eşik geride bırakılmış bulunuyor. Bu noktada klasik bir ifade kalıbını tekrarlayalım: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır...

Karşımızdaki birinci soru, Öcalan’ın bu çıkışının yöneldiği muhatapları nezdinde ne ölçüde karşılık bulacağını konu alıyor. Burada Öcalan açısından dört hedef grup söz konusudur.

Birinci sırada, Kuzey Irak’ta üslenip silahlı mücadele seçeneğine sarılan ve PKK içinde kuvvetli bir iktidar merkezi olarak yerleşmiş olan Kandil’deki askeri kadrolar geliyor. Öcalan’ın çağrısı, Kandil’in 35 yıla yakın süredir alışmış olduğu düzenin altüst olması anlamını taşıyacaktır. Galiba denklemin en kritik sorularından biri Kandil’in vereceği yanıttır.

*

İkinci aktör, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan örgütlerdir; yani siyasi kanatta PYD ve askeri kanatta ise YPG...

YPG, aynı zamanda ABD’nin DEAŞ’a karşı örgütlediği ve himaye ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ana omurgasını oluşturuyor. SDG’nin komutanı Mazlum Abdi, geçmişte Türkiye’deki birçok terör eylemini organize ettiği için İçişleri Bakanlığı’nın arananlar listesindeki isimlerden biridir.

Ertuğrul Özkök’ün geçenlerde “10 Haber”de kaleme aldığı bir yazıda, yakın bir zamanda ‘çok üst düzey bir devlet yetkilisi’nin yaşanan süreç çerçevesinde İmralı’da Öcalan’la yaptığı baş başa görüşmenin içeriği aktarılmaktaydı.

Buna göre Öcalan, bu görüşmede karşısındaki devlet yetkilisine Suriye’deki kesimi ikna edebileceğini belirttikten sonra Mazlum Abdi konusunda “Benim oğlum gibidir” diyerek, kendisinden olumlu yanıt beklediğini hissettirmiştir.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIK'LAYIN

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.