Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci-yazar
Lübnan yüksek diplomasisinin kurucuları arasında Lübnan'ın Londra büyükelçisi Nedim Dimeşkiye de vardı. İç savaşın başlangıcında, özellikle Suriye ile ilişkiler konusunda sivil ve askeri yetkililer arasında ayrışma yaşanmıştı. Dimeşkiye, Suriye ile ilişkileri savunanlar arasındaydı ve bunu coğrafi, dolayısıyla da tarihi bir kader olarak görüyordu. Fikrini savunurken şu şekilde özetlenebilecek bir örnek veriyordu: “Suriye'de hayvan sürüleri arasında bir salgın yaşansa, Lübnan'ın derhal aşılama kampanyası başlatması gerekir.”
Suriye'de bir şey olduğunda Lübnanlılar hazır ola geçmeliler. Devlet Başkanı Hafız Esed bu ilişkinin doğasını şöyle özetlemişti: “İki ülke tek halk.” Ama gelişmeler tek halk ve iki ülkenin ötesine geçti. Suriye kıyılarından Lübnan'ın kuzeyine doğru yaşanan son göç dalgası, rejime karşı verilen savaş sırasında göç eden ve yalnızca birkaç bini geri dönen yaklaşık 2 milyon kişiye eklenen on binlerce kişiyi içerdi.
Son göç dalgasına, göç edenlerle birlikte sınırların ötesine yayılan korkunç bir şiddet damgasını vurdu ve bu, en tehlikeli ve tehdit edici olanıdır. Bunda İran'ın rolü eskisinden daha belirgindir, dolayısıyla daha tehlikeli bir mezhepsel rol söz konusudur. Bu durum, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın konuşmasının Lübnan'a yönelik olmasını, Lübnan'ın bağımsızlığının ve özelliğinin altını çizmesini açıklıyor. Ancak sahil bölgesindeki olaylar, birleştirici tonu ve “iki ülkedeki tek halk”a hitap ederken kullandığı uzlaşmacı dili aşmış görünüyor.
Sahilde meydana gelen felaket, bölgenin sakin ritmini aniden, dehşet verici ve çok rahatsız edici bir şekilde bozdu. Savaşlarda intikam kör bir ateştir. İşte bu yüzden Şara, yaşananları “beklenen zorluklar” olarak tanımladıktan bir gün sonra söylemini değiştirerek, yaşananların eski rejimin kalıntıları ile savaş olduğunu söyledi.