İmamoğlu'nun tutuklanması 'muhafazakâr mahallede' nasıl konuşuluyor?

İmamoğlu'nun tutuklanması 'muhafazakâr mahallede' nasıl konuşuluyor?
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Mahmut Hamsici - Azra Maryem Tosuner
BBC Türkçe / İstanbul

"Bu mahalle sokak eylemlerine uzak bir mahalle değil. Bu şekilde haklarını kazanmış bir mahalleden bahsediyoruz."

Gazeteci Hicran Kıvanç, Türkiye'deki muhafazakâr kesimin Ekrem İmamoğlu'nun görevden alınması ve sonrasındaki sürece nasıl baktığını anlatırken, geçmişe dair böyle bir hatırlatmada bulunuyor.

1990'lı yıllardaki başörtüsü eylemlerini örnek gösteriyor.

"Zulme karşı direneceğiz" sloganlarının atıldığı bu eylemlerin merkezi, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması sonrasında üniversite öğrencilerinin toplandığı Beyazıt Meydanı olmuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, hakkında hapis cezası verilip 1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı görevinden alındığında da Saraçhane'de kitlesel bir eylem düzenlenmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) son süreçteki Saraçhane eylemleri gibi.

Gençlik yıllarını 1990'lı yıllarda geçiren ve iletişim alanında eğitim gören Kıvanç günümüzde, İslami bir çizgisi olan ve daha çok Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelerle ilgili yayın yapan Kudüs TV'de çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a dair sevgi ve beğenisini vurguluyor.

Kıvanç, bugünün Türkiye'sini değerlendirirken İmamoğlu'nun tutuklanmasına giden süreçte, kendi "mahalleleri" içinde farklı gündemler olduğunu anlatıyor.

"Dünyada yaşananları bir kenara bırakalım, muhafazakâr mahallenin kendi meseleleri vardı, bunlar konusunda artık serzenişler başlamıştı" diyor.

"Bunlar neydi?" diye sorduğumuzda, "ekonomi, gençlerin işsizliği, yakınlar üzerinden işe girme söylentileri" gibi başlıklardan bahsediyor.

Bu konuların konuşulduğu bir dönemde İmamoğlu'nun üniversite diplomasının iptali haberinin muhafazakârlar için öncelikli konu olmadığını söylüyor.

İmamoğlu'nun tutuklanması nasıl karşılandı?

Tutuklama haberi geldiğinde ise muhafazakâr kesimin önce bunu anlamaya çalıştığını söylüyor:

"İnsanlar olaya önce metanetli ve temkinli yaklaştılar. 'Yargıya bakacağız, tutuklu ya da tutuksuz, yine de yargılanmalı' refleksini gösterdiler."

Başakşehir'de yaşayan Kıvanç, 2019'daki yönetim değişikliğinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki (İBB) bazı işten çıkarmaların ve yolsuzluk iddialarının mahalle içinde rahatsızlık yarattığını söylüyor.

İmamoğlu yolsuzluk iddialarını reddediyor, soruşturmaların siyasi olduğunu savunuyor.

Ticari hayat içinde yer alan Ahmet Doruk ve Ferit Gündoğan da kendilerini muhafazakâr olarak tanıtan isimler.

Yıllarca hep bu çizgideki partilere, son dönemde de iktidar partisine destek verdiklerini söylüyorlar.

İkisi de İBB'nin kent lokantaları veya çiftçiye fide desteği gibi programlarını beğenmekle birlikte büyükşehir belediyesinin 2019'dan bu yana kötü bir performans sergilediği görüşünde.

Son dönemdeki tartışmaları da bu eleştirel yaklaşımları üzerinden değerlendiriyorlar.

Yıllardır inşaat sektöründe çalışan Ahmet Doruk, tutuklanma haberinin kendisi ve çevresi için sürpriz olmadığını anlatıyor.

Büyükçekmece'de görüştüğümüz Doruk, yargı süreci devam etse de İBB'nin hizmetleriyle ilgili gördüklerinin kendisini yolsuzluk iddialarını sorgulamaya ittiğini söylüyor.

İBB'nin hizmetlerini eksik bulduğunu söyleyen Doruk, "Rahmetli Kadir Topbaş'ın eserlerinin üstüne böyle bir eser daha konulmadı. Yol kenarındaki ağaçların sulamasını bile yapamayan bir belediye çıktı karşımıza" yorumunu yapıyor.

Çatalca'da yaşayan ve hem ticari faaliyetler hem de çiftçilikle uğraşan Ferit Gündoğan da yolsuzluğun yargının konusu olduğunu vurguluyor.

Kendilerinin gündelik hayatta sorunlar yaşadıklarını anlatırken şöyle diyor:

"Su faturamız elektrik faturamızın önüne geçtiyse, ben bu parayı sorgularım. Veyahut İstanbul içerisinde bir noktadan bir noktaya bundan beş yıl önce yarım saatte giderken bugün aynı noktayı ben kırk beş dakikada, bir saatte gidiyorsam bu da benim için olumsuz anlamda bir değişiklik."

'Gezi olaylarını çağrıştırdı'

Hicran Kıvanç, eylemler başladığında bunun muhafazakâr kesim içinde tepkiyle karşılandığını anlatıyor.

Bu tepkinin nedeninin "CHP'nin eylemlere çağırma şeklinin toplumun hafızasında Gezi olaylarını çağrıştırması" olduğunu söylüyor.

Kıvanç, muhafazakârların eylemlere tepkisini değerlendirirken "Yakın zamandaki tarihe baktığımızda bir kere o vandallık, anarşi, yakıp yıkma… Buna karşılar. Siz muhafazakâr mahalleyi ya da hani AK Parti seçmenini bu kavramlarla yan yana göremezsiniz " diyor.

Bu haber kapsamında hem kayıtlı olarak hem de isim yazılmaması şartıyla görüştüğümüz herkes, eylem yapmanın bir hak olduğunu ancak ortaya çıkan görüntülerden rahatsız olduklarını vurguluyor.

Ve çok büyük bir bölümü yaşananların kendilerine Gezi eylemlerini hatırlattığını belirtiyor.

Ferit Gündoğan da Gezi eylemlerine gönderme yapıyor:

"Sokağa çağırmak toplumun huzuruyla ilgili sıkıntı yaşatır, ekonomik neticeleri de olur. Gezi hadisesi öncesinde faizler yüzde dörtlere kadar düşmüştü ve ondan sonra yukarıya gitti. Bir daha o seviyeleri göremedik."

'Sokak çağrısı demokrasi kavramıyla çelişiyor'

Bu haber kapsamında hem Bağcılar'da hem de Fatih'te yaptığımız sokak röportajlarında konuştuğumuz birçok kişi ise eylemlere destek versin veya vermesin en çok gençlerle ilgili tutuklamalara üzüldüklerini söylüyor.

Bazı kişiler gençlerin bu süreçte CHP tarafından kullanıldığını savunuyor.

Boğaziçi Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Melike Türkmen ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden yeni mezun olan Muhammet Onur Yıldırım, eylemleri eleştiren gençlerden.

İkisi de 28 Şubat sürecinde kurulmuş İslami çizgideki Özgür Düşünce Ve Eğitim Hakları Derneği'nin (Özgür - Der) gençlik çalışmasında aktif.

Türkmen ve Yıldırım, kendilerini muhafazakâr olarak tanımlamadıklarını, Müslüman kavramını tercih ettiklerini söylüyor.

Türkmen, "başta kendisinin de Filistin veya ümmet coğrafyasındaki haksızlıklara karşı protestolarda aktif yer aldığını" belirtiyor ve ekliyor: “Herkesin eylem yapma hakkı var."

Tutuklanma konusunda, medyaya yansıyan iddialar üzerinden, "ben yolsuzluğun ve büyük bir hırsızlığın çok olası olduğunu görüyorum" diyor.

Eylemlerde sol grupların flamalarının bulunmasını bir çelişki olarak yorumluyor:

"Çünkü ben dünyanın herhangi bir yerinde halktan çalan, emekçiyi sömüren bir kişinin bu şekilde desteklendiğini görmedim. O yüzden bu sol grupların bu şekilde bir büyük hırsızlık söz konusuyken bu protestolarda yer almasını da çelişki olarak görüyorum."

Türkmen, eylemlerdeki "Çözüm sokakta, sandıkta değil" gibi dövizleri de eleştiriyor ve "Bunun da yine öne sürdükleri demokrasi kavramıyla çeliştiğini görüyorum" yorumunu yapıyor.

'Eylemlerde İslami hassasiyetlere tepki vardı'

Benzer eleştiriler getiren Muhammet Onur Yıldırım, Fatih'te yaşadığını, Saraçhane'nin de Fatih'in hemen yanında olması nedeniyle bazı şeyleri birebir gözlemlediğini anlatıyor.

Yıldırım, eylemlerde İslami hassasiyetlere yönelik bir tepki olduğunu öne sürüyor.

Örneğin eylemlerin yapıldığı parkın yanındaki Şehzadebaşı Camii'ndeki mezar taşlarına saygısızlık yapıldığını savunuyor ve eylemcilerin bazı tavırları ile bazı küfürlü sloganları eleştiriyor.

İstanbul Valisi Davut Gül, Şehzade Camii ve mezar taşlarına eylemciler tarafından zarar verildiğini söylemişti.

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, güvenlik güçlerinin vatandaşları gazla ve copla sürükleyerek camiye sıkıştırdığını, bir hasar varsa bu nedenle oluştuğu yanıtını vermişti.

'Muhafazakârlar birbirine yakınlaşıyor'

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi sosyoloji bölümünden Prof. Dr. Ergun Yıldırım, muhafazakârların, "bu süreci sokak ve boykot çağrılarıyla yürüten CHP'nin siyaset tarzından korku duydukları" kanısında.

Yıldırım, bu kesimde CHP'nin iktidara gelmesi durumunda kazanımlarının, imkanlarının ve yaşam tarzlarının ellerinden alınacağı korkusunun da olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. Yıldırım, bu süreçte özellikle sosyal medyadaki bazı söylemlerin muhafazakârları birleşmeye ittiğini savunuyor:

"Sosyal medyada muhafazakârlara, başörtüsüne, imam hatiplere, dine yönelik çok ciddi dışlayıcı, etiketleyici söylemler var. Bu, muhafazakarların konsolide olmalarına yol açıyor. Bu olaylar bu yönüyle aslında muhafazakarların siyaset olarak birbirine daha fazla yakınlaşmaları, iç tartışmaları ve iç eleştirileri geçiştirip ortak bir siyasal bilinç içinde davranmalarına yol açıyor."

Boykot çağrılarına tepki

Görüştüğümüz kişiler, boykot çağrılarına da tepki gösteriyor.

Ortada boykot çağrısı yapanların yapmak istediklerini anlatamaması gibi bir durumun da olduğunu söyleyen Hicran Kıvanç, diğer yandan "Gösterilen refleksler eğer millete, vatanımıza zarar verecek noktadaysa o noktada muhafazakârlar destek olmazlar" diyor.

Boykot çağrılarını "çok mantıksız ve sorumsuzca" diye niteleyen Ferit Gündoğan, "Çünkü bunlar bizim içimizdeki insanların ürettikleri. Yani bu, bir silah alıp da ayağımıza sıkmak gibi bir şey" yorumunu yapıyor.

Melike Türkmen ise 7 Ekim 2023'ten sonraki süreçte dünyadaki Filistin yanlısı protestolara ve boykota solun yoğun olarak katıldığını hatırlatıyor.

Ancak kendilerinin İsrail ürünleriyle ilgili boykot çağrısına, sol gruplardan "anlamsız" olduğu yönünde tepki aldıklarını savunuyor.

Türkmen, benzer kesimlerin şimdi yerli ürünleri boykot etmelerini anlamlandıramadığını söylüyor.

Kutuplaşma ne düzeyde?

Türkiye'de kutuplaşma konusu, 19 Mart'tan sonra daha fazla tartışılır oldu.

Görüştüğümüz kişiler, kutuplaşmanın gerçek olduğunu ve toplum içinde yaşandığını söylüyor.

Prof. Dr. Ergun Yıldırım ise kutuplaşmanın ağırlıklı olarak siyasetçiler ve yetişkinler arasında yaşandığı, gençler arasında ise daha az olduğu görüşünde.

Yıldırım ile İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nin Halkalı'daki kampüsünde görüşüyoruz.

İçinde büyük bir caminin bulunduğu kampüs son derece canlı.

Amfiler, kafeler, bahçeler gençlerle dolu.

Yıldırım, "Benim görev yaptığım üniversite Türkiye'nin en muhafazakâr üniversitesi" dedikten sonra devam ediyor:

"Burada göbeği açık olan, başı açık olan, Ramazan ayında sigara içen, yemek yiyen bayanlar, erkekler beraber, birbiriyle çatışmaya girmeden yaşıyorlar. Devlet üniversitelerinde de bunu gözlemliyorum. Belki Türkiye'de üniversitelerde ilk defa bu kadar bir sükunet var."

Yıldırım, önümüzdeki seçimlerde önemli bir genç seçmen gurubunun ilk kez oy vereceğini ve bunun çok önemli olacağını vurguluyor.

Yeni mezun olmuş olan Muhammed Onur Yıldırım farklı fikirlerdeki öğrencilerle belirli bir zeminde konuşup tartışabildiğini söylüyor.

Bununla birlikte Yıldırım, kutuplaşmanın gençler arasında da yaşandığı kanısında.

Bununla ilgili muhalefet cenahını suçluyor.

Son eylemleri örnek gösterip ekliyor: “Dindar diye nitelendirilen gençlerin eylemlere karşı ilk başta çok sesi çıkmadı. Eleştirel boyutta bir yaklaşımları da olmadı. Ama diğer tarafın hal ve hareketleri, özellikle dindar kesimi rahatsız edebilecek söylemler, bu tarafı doğal olarak bir savunmaya itiyor."

Yıldırım, bu süreçte muhalif kesim için "Sosyal medyada, bırakın kendilerine destek vermeyeni linçlemeyi, destek verip ses çıkarmayanı, hatta destek verip güçlü ses vermeyeni bile linçlediler" diyor.

Aileler içinde farklı görüşler

Görüştüğümüz bazı kişiler, muhafazakâr aileler içinde üst kuşaklarla gençler arasında son dönemde görüş farklılıkları yaşandığını anlatıyor.

Yirmi yaşın üzerinde üç çocuğu olduğunu belirten Hicran Kıvanç, hem kendi ailesi hem de çevresine baktığında bunu gözlemlediğini aktarıyor.

"Bazı sağ muhafazakâr ailelerin çocuklarında sola yatkınlığın ya da CHP tabanına yatkınlığın olduğunu gözlemliyorum" diyen Kıvanç, "Muhafazakâr aileler gençlerin bu tavırlarından rahatsız değiller ya da farklı davranmaları için baskı içerisinde değiller" diye devam ediyor.

Kendi ailesi ve çevresinde bunu yaşadığını belirten başka bir isim de Ferit Gündoğdu.

Gündoğdu, "Ama şahit olduğum kadarıyla sol görüşlü aileler çocuklarını, davalarına daha sahip yetiştiriyor" dedikten sonra gülümseyerek ekliyor:

"Demokrasi dediğimiz bizim ailede var. Biz muhafazakâr aileyiz. Ama aile içinde siz farklı düşünebiliyorsunuz."

Gündoğdu ve Ahmet Doruk gençler arasındaki farklı eğilimleri, "yeni kuşakların eskiyi bilip mukayese edememesine" bağlıyor.

Doruk ayrıca iktidarın bazı eksiklikleri de olduğu görüşünde:

"Sayın cumhurbaşkanımızın yanındayız, yine yanındayız, yine yanındayız, nefesi var olduğu müddetçe yanındayız. Fakat tabii gençlerin, geçmişi bilmedikleri için kızgınlıkları var.

"Hükümetin de burada eksikliği var mı? Tabii var. Sayın cumhurbaşkanımız yapacağım deyip de yapamadığı hiçbir iş kalmadı, bir iki şey hariç. Onlar da eğitim ve hukuk.

"İşte AK Partili olarak ne kadar yaptık dersek diyelim biz bunları yapamadık. Eğitimde sıfırız diye görüyorum ben. Her binası olan özel okul açtı. Ekonomide de gerçekten sıkıntı var. Özellikle emeklilerin, asgari ücretlerin geçim şartları çok ağırlaştı. Maliye bakanımız on bin lira kirası olan adamın peşine düşüyor."

KAYNAK: Mahmut Hamsici - Azra Maryem Tosuner
BBC Türkçe / İstanbul

 

Bir yanıt yazın

Yanıt yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.