Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi
Avrupa genelinde "aşırı milliyetçi ve popülist yaklaşımlar" son yıllarda büyük bir ivme kazandı.
Pandemi süreciyle birlikte Avrupa Birliği kurumlarına duyulan güvensizlik, Rusya-Ukrayna savaşının AB içinde yarattığı ekonomik kırılma, çevre politikalarından duyulan rahatsızlık, Çin ve ABD karşısında rekabet gücünün düşmesi, dijitalleşme alanındaki boşluklar ve her geçen gün artan kitlesel göç dalgası, aşırı milliyetçi söylemleri ve politikaları tetikleyen belli başlı dinamikler olarak düşünülebilir.
Burada parantez açmak istediğim husus ise "göç ve mültecilik" sorunu.
Arap Baharı'nın akabinde, bilhassa 2014 sonrasında Ortadoğu'daki iç savaşın dozajının artması ve yeni bölgesel aktörlerin savaşa dahil olmasıyla birlikte rotasını Avrupa'ya doğru çeviren düzensiz göçmenler, Batı'daki aşırı sağ eğilimleri ve göç karşıtlığını da körükledi.
Mülteci krizinin Avrupa'ya getirmiş olduğu "kimlik dönüşümü kaygısı", "göçmen ve çokkültürlülük karşıtlığı" kavramları üzerinden ulus devlet modeline geçişi hızlandırdı.
Böylelikle aşırı sağ, Avrupa'nın kendi kültürel kimliğini ve değerlerini, Avrupa kıtası dışından olan kültürlerin istilasından koruma hakkı olduğuna inanmaya başladı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIK'layın